Kitap Yorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap Yorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Eylül 2024

KİTAP YORUMU: SATRANÇ (STEFAN ZWEIG, CAN)

Öncelikle cahilliğimden bahsedeyim; biliyorsunuz Stefan Zweig dünyada ünlü bir yazar ve çoğunuz da kitaplarını okumuşsunuzdur. Benim her kitabı alıp okuma şansım olmadığından kitap kurdu dostlarımın yorumları sayesinde listemi azaltıp seveceğim kitaplara öncelik verebiliyorum. Bazı klasikleri çok geç okuyanlardanım ben de. Bu kitap da ne zamandır aklımdaydı. Elimdeki satrançla ilgili başka bir kitabı bu kitapla karıştırdığımdan sevmeyeceğimi düşünerek niyetlenmemiştim. Farklı olduğunu ve bu kitabın tarzıma çok uyduğunu idrak etmemle alışveriş listemde yerini aldı. 
Gelelim cahillik kısmıma; bu yazarı daha önce okumamış olmamın utancını yaşıyordum ki, yazarı detaylı incelememle daha önce kitabını okuduğumu hatırlamam bir oldu... Evet, Stefan Zweig ile ilk tanışmam değilmiş bu kitap. Ancak, migrenli dönemime denk geldiği için yazar konusunda unutkan davranmışım. 
'İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar'. Okudunuz mu bu kitabını? Çok beğenmiştim. Bir edebiyat grubunda örnek olarak okumuşlardı ve ben de nasiplenmiştim. Geçmişe damgasını vurmuş kişi veya olaylardan 14 adet seçmenin bulunduğu (buna İstanbul'un fethi de dahil), yine kısa ve öz olan şahane bir kitap. Çok beğendiğim ve rahat okuduğum bir kitap olmuştu. Sayesinde genel kültürüm de zenginleşmişti :) 
kitabı başka bir yayında ayrıca yorumlarım. 

Satranç: Stefan Zweig'in ölümünden önce yazdığı son eser. Arkasındaki hikayeyi okumadığınızda da kitabı beğenecekken, aslında hikayesini okuduğunuzda anlam kazanan ve şekillenen bir kitap. Maalesef Avusturyalı yazar, Satranç kitabını bitirdikten kısa bir süre sonra, Avrupa'nın içinde bulunduğu duruma dayanamayarak karısıyla birlikte intihar etmiş. Kitapta da Czentovic'i diktatörlüğü, Dr. B.'yi de bu diktatörlük karşısında -kendisi gibi- psikolojik şiddete maruz kalmışları temsil edecek şekilde yazmış. 
Hayat hikayesini özet olarak okudum. Bence siz de okuyun. Böylesi bir yazarı böyle trajik bir olayla kaybetmek hepimiz için büyük bir kayıp. Oldukça ilkel olan 'savaş' kavramının artık bitmesi gerektiğini savunarak yazarın hayatından çıkıp kitabın hayatına başlıyorum. 

Bir gemi yolculuğuyla başlıyor kitap. Biz olayları -adını öğrenemediğimiz- bir yolcu tarafından dinliyoruz. Yola çıkmadan önce tüm basın mensuplarının doluşmasından ve flaşlardan gemide önemli birinin olduğu anlaşılıyor: genç yaşına rağmen dünya satranç şampiyonu olan Czentovic. 
Yazar aracılığıyla, bu başarılı gencin dramatik ve geldiği noktada oldukça şaşırtıcı olan hayat öyküsünü dinliyoruz önce. Bu hayat hikayesi, yolcumuz tarafından inanılmaz bir merak uyandırıyor ve bu asosyal kişiliği analiz etmek için durduramadığı bir merak besliyor. 

Sonunda ilgisini kendi alanında çekiyorlar: Satranç! Tabi ki dünya şampiyonu için çok kolay lokma olan bir grup amatör satranç oyuncusu bu şampiyona ulaşmakta yeterince başarılı olamıyorlar. Ta ki bir hamleleri sırasında dayanamayarak müdahale eden gizemli bir el oyuna el atana kadar... 

Kitabın geri kalan kısmında -nedense ismine 'Dr. B.' denilen- bu gizemli kişinin kendisinden daha da gizemli olan satranç hikayesini derinlemesine dinliyoruz. Satrancın derinliklerine girişini bize öyle bir anlatıyor ki siz de bu duyguları birebir ve çok yoğun olarak hissediyorsunuz. Psikolojik baskı kelimesi ruhunuza işliyor.  

Peki bu gizemli satranç oyuncusu dünya şampiyonunu müdahale ettiği oyunda yenebildi mi? 
Diğer oyuncuların ısrarı ikinci kez böyle bir oyuna ikna edebildi mi? 

Cevabı bu kısa kitapta. 
Evet kısacık sadece 71 sayfa. Buna rağmen 'Uzun Öykü' olarak geçiyor. 

İsmi 'satranç' olmasına rağmen ve kitabın ana konusu satranç üzerinde dönmesine rağmen sizi satranç detaylarıyla yormuyor, oyunculara yöneliyor. Satranç bilmeyen veya sevmeyenler de rahatlıkla okuyabilir. 

Stefan Zweig'ı okuyup da kalemini sevmeyen azdır diye düşünüyorum. Ben fazla betimleme gördüğümde daralan bir insan olsam da Zweig'ın duygu betimlemeleri inanılmaz ve hayranlık uyandırıcı  Gördüğüm kadarıyla her kitabında vermiş bu hayranlığı... Zweig okumaya devam edeceğim, o kesin! 

Bu kısacık ama klasik kitabı okumayanınız varsa mutlaka okuyun derim. 

-----
Kitabın içeriğinden bağımsız olarak Can Yayınları'na özel bir iki yorum yapmak istiyorum. 
Kitap zaten kısa olmasına rağmen yazılar ufak ve sayfalar dar... Beni biraz rahatsız etti. Küçük ve içiçe geçmiş izlenimi verdi. Kitap sanki sıkıştırılmaya çalışılmış gibi. Ayrıca oldukça dikkatli okumama rağmen son sayfalar sanki kitaptan ayrılacak gibiydi; aşağıya bir fotoğraf ekleyeceğim açıklamak için. 

Can Yayınları'nda böyle bir baskı beni şaşırttı. 
DEVAMINI OKU

15 Nisan 2021

KİTAP YORUMU: 1984 (GEORGE ORWELL)

Kaç yıldır okumak isteyip bir türlü başlayamadığım kitap. George Orwell'e 'Hayvan Çiftliği' ile başladım ve iyi ki de öyle yapmışım. 
Kitap yazarca gelecekten bahsediyor. İktidarın 'Büyük Birader' (Big Brother) isimli bir liderin eşliğindeki bir Parti'de olduğu, iktidarın devamı için her şeyin kontrol edildiği, edemedikleri nokta olursa değiştirdikleri, kendi kontrolleri dışında hiçbir şeye izin vermedikleri, insanların insanlığını azaltmayı hedefleyen bir iktidar. 
Bu yeni yapılanmayı yavaş yavaş ve sürekli olarak aktarıyor ki birebir yaşayasınız. Bunu başarıyor da! Ama aynı zamanda içimi sıkmayı da başardı :) Orada yaşıyormuş gibi oldum.
Belki de okumak için yanlış zamanı seçtiğimden kitap çok yavaş ilerledi. Uzun süre aynı şeyleri tekrar ediyormuş gibi geldi. Neyse ki sonlara doğru garip bir hareketlenme oldu ve 'kitap bitti' diyeceğiniz bir noktada çok başka bir yere taşıdı. 
Mutlaka okunması gereken bir klasik. Kaç yıl önce yazılmasına rağmen güncelliğini asla yitirmeyen bir klasik. Aradan bu kadar yıl geçti, hala 'iktidar'lar aynı. Ürkütücü ama gerçek... 
Hele ki 'parti'nin yapısının detaylı anlatıldığı, savaşların neden yapıldığının açıklandığı kısımlar tüylerimi ürpertti...


Okurken bir iki kelime dikkatimi çekti: 
Önünde sonunda: Bu ifadeyi hep "eninde sonunda" olarak bilen biriydim. Meğer ikisi de kullanılıyormuş.
Handiyse: Bunu da ilk kez gördüm; sıkça geçiyor kitapta.


Anneler için dipnot: Her şeyi okuyamayan vakitsiz, uykusuz, içi daralmış anneler bu kitabı biraz ertelesin ;) Mutlaka okusun ama yukarıdaki haldeyken değil. 





DEVAMINI OKU

3 Ekim 2017

KİTAP YORUMU: PSİKİYATRİST (WULF DORN, PEGASUS YAYINLARI)



Wulf Dorn'un ismini sıklıkla duyduğumu inkar edemem. Ancak son kitap karar mercii her zaman sevgili Fenom ve Çidom olmuştur. Onlar benim tarzımı ezberlediler; neden keyif alırım, neden sıkılırım, neye dayanamam ve hangisinde empati yaparak hayatımı zehir ederim çok iyi bilirler.

Onayları akabinde Psikiyatrist ile başladım psikolojik gerilim uzmanının kitaplarına. 

Kitabı bitirmeden duramadım. Beni yerime çiviledi resmen! "Psikolojik gerilim" ne demek tam anlamıyla anladım! 

Bir kadın psikiyatrist; çok zor durumda olan, korkudan ne yapacağını şaşırmış, ağzını bıçak açmayan, konuştuğu ve görüldüğü anda Kara Adam'ın onu bulacağını söyleyen şiddetli travma yaşamış bir kadın hastasını, bu tür hastalara ayrılan özel bir odada ziyaret ettikten ve onu koruyacağına söz verdikten sonra, 
hiçbir şey eskisi gibi olmuyor...

Bir sabah hastasını odasında bulamıyor... 

Onu koruyacağına söz veren ve buna rağmen başaramayan psikiyatrist bundan sonra zor bir karar vermek zorunda: Ya bunu yapanı bulup kadını kurtarmalı ya da çevresindekileri dinleyip olayın peşini bırakmalı... 

Anlatmak zor. Kitabı mutlaka okuyun derim. Kafanızda sürekli soru işaretleri olacak, sonunu okumadan rahat edemeyeceksiniz. Sonunda ise....

Yazmayım :))


Kitabı bitirdikten sonra birkaç gün kendime gelemedim, beni resmen etkisi altına aldı. Wulf Dorn'u tebrik ederim! 

Arka ve iç kapak sayfası:


Yazar hakkında:

Kitabın geçtiği yer olan "Fahlenberg" ve Doktorun çalıştığı "Orman Kliniği (Psikoterapi ve Psikosomati Psikiyatri Hastanesi)" yazarın kendi yarattığı yerler ve diğer kitaplarına da ışık tutuyor. 
Bu sebeple yazarın kitaplarını okumak istiyorsanız bu kitaptan başlamanızda fayda var. 

Edebi yorumdan uzak olarak küçük bir not; 
Kitapta beni rahatsız eden tek şey Alman olan yazarın 'Doğu Avrupalı' tanımı yaptığı insanlardan çok hoşlanmadığının belli olmasıydı :) Sanırım bu grubun içinde biz de varız. 

Spoiler olamayacağı için yazıyorum; kitabın bir yerinde, bir karı kocanın Türkiye'ye turistik ziyaretleri sırasında, uyuyan otobüs şoförü yüzünden hayatını kaybettiği yazıyor. Bence bu detay çok gereksiz olarak kitaba eklenmiş. Nedense beni çok rahatsız etti. 

Merak etmeyin, bunu bilmenizin kitaba hiçbir etkisi yok :) Çok arada kalan fazla bir cümle. 

Bu sebeple yazar bu kitapta beni biraz irite etse de diğer kitaplarında bir daha böyle bir şeye rastlamadım (Karabasan hariç hepsini okudum ama onda da olacağını sanmıyorum). Belki o dönem başına bir şey geldi diye düşünüyorum? Ve zaten Almanya'da yaşayan Türk sayısı düşünülürse hepsinin bilinçaltında olumlu yer etmediğimiz kesin :) 
Dolayısıyla bu kitapla birlikte bu rahatsızlığım ve yargım sona erdi. Siz de yaşarsanız diye hem not düşmek hem de paylaşmak istedim. Bu sebeple kitabı bırakmayın ;) 

Benim gibi merak duygunuzu ayakta tutan ve sayfaları hızlı hızlı çevirdiğiniz bir kitap istiyorsanız 'Psikiyatrist'ten başlayarak Wulf Dorn kitaplarına göz atın derim. Ben arka arkaya aldığım seriyi bitirdim!! Bir tek 'Karabasan'ı almamıştım; çünkü Çido aralarında en az sevdiğinin o olduğunu söylemişti :) Vakit kaybetmek istememiştim ama elektronik kitabını buldum, sanırım onu da okuyacağım. 


Diğer kitaplarını da paylaşmaya çalışacağım. 

Wulf Dorn Serisi (bu sırayla okumanızı tavsiye ederim):
1. Psikiyatrist
2. Şizofren
3. Oyunbaz
4. Hain Yüreğim
5. Fobi
6. Karabasan

Keyifli, heyecanlı, gerilimli okumalar! 

-----
Şimdiye kadar paylaşabildiğim diğer kitap yorumları:

DEVAMINI OKU

27 Mart 2017

KİTAP YORUMU: HAYVAN ÇİFTLİĞİ (GEORGE ORWELL, CAN)

George Orwell Animal Farm
HAYVAN ÇİFTLİĞİ - GEORGE ORWELL
Her hayvan eşittir ama bazı hayvanlar daha eşittir...
George Orwell'in klasiklerinden 'Hayvan Çiftliği'ni okumamış olmak beni hep huzursuz ediyordu. 
Nihayet fırsatım oldu ve çok sevdiğim 'Momo' kitabından sonra ona başladım (Momo'yu okumadıysanız mutlaka bakın derim) ve bitirdim. 

Her şey bir çiftlikte, olgun ve bilgili bir domuzun sözleriyle başlar. Önceki gece bir rüya görmüştür. Rüyasında İngiltere hayvanlar tarafından yönetilmekte ve bütün hayvanlar mutlu yaşamaktadır. 
Ellerinden her şeylerini alan insanlara karşı çiftlik hayvanlarını uyarır:
'Uyanın!'  
Rüyasını ve düşüncelerini söyleyip 'İngiltere'nin Hayvanları' şarkısını ezberlettikten sonra huzur içinde ölür. 
Görev çiftlikteki hayvanlara kalmıştır. Çiftlikteki en zeki hayvanlar domuzlar olduğu için ayaklanmanın beyni domuzlardır. Günlerce planlar yapılır, birlik olunur, hazırlanılır. 
Bir gün aniden ellerine bir şans geçer ve çiftlik sahibi ayık dolaşmayan Jones ve ekibini çiftlikten yaka paça kovarlar! 
Çiftlik onlara kalmıştır! Hemen ismi değiştirilir, hayvanları köleleştiren her şey imha edilir, bayrakları asılır ve duvara 7 hayvan emri -değiştirilmemek üzere- yazılır! 

Her hayvan eşittir! 

Tüm hayvanlar kendi yiyeceklerini istediği şekilde tüketir, kendi ürettikleri yine kendilerinindir. 
İlk günler tüm hayvanlar şaşkınlıkla karışık mutluluk ve huzur içindedir...
Sonra neler mi olur?
Devamını anlatmayım :)
Kitap zaten kısacık. Benim gibi vakitsiz olsanız bile okumanızla bitirmeniz bir olacak. 
Zamansız, her kitabı okuyamayan annelere de tavsiyemdir. 
Yorgun ve dağılmış olsanız bile bu kitabı okuyabilirsiniz. 
Arka Kapak Yazısı

Kitabı nasıl buldum? 

Siyasi eleştiri olarak oldukça başarılı. 
Eşit başlayan her birlikteliğin geleceği son noktayı bize mizahi bir yolla aktarmış. Bu sebeple güncelliğini hiç yitirmeyecek bir kitap olmuş. 


Eminim hepiniz okumuşsunuzdur. Henüz okumamış olan varsa da muhakkak okumalı. Bazı kitapların klasik olması tesadüf değil. 


Okumadan önce, kitap hakkında küçük bir bilgi edinmekte fayda var. Çünkü kitap her ne kadar evrensel değerini ve zamanını korusa da, ilk yazıldığında asıl hedef aldığı kişi Stalin. Bilmenizde fayda olan bazı bilgileri, wikipedia aracılığıyla özet olarak aktaracağım, güzel özetlemişler. Orijinal sayfası şu linkte:


Hayvan Çiftliği Genel Bilgilendirme

Kitabı bitirdikten sonra aşağıdaki resimden karakterleri mutlaka okuyun (kitabı okumadıysanız aşağıdaki resmi atlayarak devam edin, spoiler içerebilir):
Kitabı okuyup bu bilgileri okumayanların da ilgisini çekeceğine eminim. Hitler'e şaşırdım doğrusu...
George Orwell kitap karakterleri
Hayvan Çiftliği Karakterleri

-------
Ancak iki küçük ilave yorumum var:
Birincisi, kitap içindeki çizimleri sevemedim. Hem çizim kalitesi, hem çizim için seçilen kısım, hem de yerleştirilme şekli hoşuma gitmedi. Kitapta en sevmediğim kısım buralardı -ki normalde resimler en rahatlatan kısımlardır- 
İkincisi, belki mesaj bu şekilde verilmiş ama ben kitabın sonunu son olarak göremedim (resmen klasik kitap eleştiriyorum). Sanki devam etmeliymiş. Eksik kalmış bana göre. Bazı şeyleri de öğrenmek isterdim... 

----

George Orwell'in 1984 adlı kitabına da başladım. Onu da yorumlarım ilk fırsatta. 

Kitap kurdu olamasanız bile başucunuzdan kitap eksik olmasın...

----


Şimdiye kadar paylaşabildiğim diğer kitap yorumları:
DEVAMINI OKU

20 Şubat 2017

KİTAP YORUMU, KİTAP TAVSİYESİ: MOMO (MICHAEL ENDE, KABALCI)

MOMO
Bu kitabın ismini ilk kez "Bize Her Yer Okul" blogu sayesinde öğrendim. Kendisine teşekkür ediyorum. Yayını okur okumaz "bu kitabı okumalıyım" dedim ve fırsat kolladım. Okuyup bitirdiğimde ise hiç ama hiç yanılmadığımı anladım. En sevdiğim kitaplarda üst sıralara taşıdım ve "herkese ama herkese tavsiye edilecekler" listeme ekledim.
Kitap okuyan okumayan herkese bu kitabı şiddetle öneriyorum.

 ❗ ZAMANIMIZ ÇALINIYOR 
Evet, zamanımızı çalıyorlar ve bu konuda hiçbir şey yapmıyoruz. Belki cesaretimiz, belki öngörümüz, belki de hevesimiz yok. Sebep ne olursa olsun.

MOMO; ya da zaman hırsızlarının ve çalınmış zamanı insanlara geri getiren çocuğun tuhaf öyküsü.
Büyük bir kentin güney kıyısında, eskilerden kalmış, çam ormanında gizlenmiş bir amfiteatr kalıntısına küçük bir kız çocuğu yerleşiyor: Momo. Simsiyah kıvırcık saçlar, çok güzel kocaman siyah gözler, çıplak gezmekten kararmış ayaklar, rengarenk yamalı uzun bir etek, üzerinde kocaman duran kolları kıvrılmış eski bir erkek çeketi... Çevredekilerin "seni bir yere yerleştirelim, bizlerden birinde kal" gibi ısrarlarına rağmen bu yıkık amfiteatr'daki kendi oluşturduğunu küçük odasında kalmakta ısrarcı. Herkesin yardımıyla bu küçük oda adeta bir ev haline geliyor. Momo burada keyifle yaşarken herkes ama herkes Momo'yu sürekli ziyaret ediyor ve onu ziyaret eden herkes mutlu ayrılıyor. Çünkü Momo'da farklı bir şey var? Hayır, gizli bir güç değil, verecek akıl ya da teselli de değil...
"Momo'nun hiç kimsenin yapamayacağı şekilde başardığı şey şuydu: dinlemek. 
Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi."
Durup düşünmeye bu cümlelerle başlıyorsunuz.
Kitabı anlatmak oldukça güç.
Momo ve çevresindeki bu güzel insanların hikayeleriyle başlıyor kitap. Ara ara isimleri geçen "Duman Adamlar" ortaya çıkana kadar her şey çok güzel gidiyor.
Duman Adamlar kendilerine "zaman tasarrufçusu" diyor. İnsanları tüm detaylarını bilecek kadar izliyor, konuşarak etkileri altına alıyor, zaman tasarrufu yapmaya ikna ediyor ve sonrasında hiç olmamışlar gibi unutulup yanlarından ayrılıyorlar. Duman Adamlarla karşılaşanlar zamanlarını tasarruf etmek için koşturuyor, her saniye bir şeyler yapıp bir şeylere yetişiyor, hiçbir şey için gereksiz vakit harcamıyor, sonucunda da kazançlarını artırıp ihtiyaçları olmayan şeyleri almaya çalışıyor.
Sonuç olarak işinden zevk almayan, yolda giderken sağa sola bakamayacak kadar meşgul, müşterileriyle veya arkadaşlarıyla sohbet dahi etmeyen, ailesine harcayacak zamanı olmayan insanlar arttıkça artıyor.

Bu durumdan en çok etkilenen tabi ki çocuklar oluyor. Kendilerine ayrılan bir zaman olmadığından ailelerinin vakit geçirmeleri için aldıkları oyuncaklar içinde yalnız kalıp soluğu Momo'nun ve arkadaşlarının yanında alıyorlar.
Picasso'nun meşhur sözü geliyor akla: 
"Her çocuk bir sanatçıdır, sorun büyüdüğümüzde nasıl sanatçı kalabileceğimizdir."
Momo'nun, arkadaşları, başını sokacak dört duvar, arkadaşlarının getirdiği yiyecek ve üzerindeki kıyafetler dışında bir şeye ihtiyacı yok. Aslında bu hepimiz için geçerli değil mi?

Momo'nun zamanı bu kadar keyifli kullanması, arkadaşlarının Momo ile keyifli vakit geçirmesi ve herkesin sakince mutlulukla yaşamaları Duman Adamları çok rahatsız ediyor. Momo yüzünden tasarruf edilmesi gereken zamanlar boşa harcanıyor. Bu işe bir el atma zorunluluğu hissediyorlar.
İşte olaylar tam da bu noktadan sonra başlıyor.

Arka Kapak Yazısı (biraz bulanık çıkmış):
Kitabı okuyacaklar için fazla detay vermek istemiyorum.
Bende yaşattığı duyguları tarif etmem gerçekten güç.
Aslında "Klostrofobi" yazımda anlattığım duyguların benzerlerini yaşadım. Beni çok rahatsız eden bu "koşuşturma ve modern yaşam" bahanelerinin yoğun hissiyatının içine düştüm.
Kendime üzüldüm, kendim dahil büyük şehirde yaşayanlara acıdım.
Eğer mandıra filozofu olarak keyif içinde yaşamıyorsanız bu kitabı okuyup hayatınızı bir gözden geçirin derim.

Kitabın dili nasıl? Kitabın dili oldukça akıcı, okuması rahat. Diğer kitaplardan farklı olacak şekilde saman renkli kağıt üzerine kahverengi-bordo bir yazı diliyle yazılmış. Kitap kalın değil, ilaveten harfler ayrık, sayfalar boğmuyor, hemen bitiyor. 
Türü fantastik olarak değerlendiriliyor ama ben bu konuda emin değilim :) "Gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır" deseler daha uygun olurdu benim için. 

Beğendiğim sözleri hem yazı hem de fotoğraf olarak paylaşmak istiyorum:
"Boşuna zahmet etme" dedi, "bizimle başa çıkamazsın!" Momo diretti."Seni hiç kimse sevmedi mi?"

"Çocukların bizim işimizde ne kadar tehlikeli olduğunu kendiniz daha iyi bilirsiniz."
"Çocuklar" diye konuştu Hâkim, "bizim doğal düşmanlarımızdır. Onlar olmasaydı insanlık çoktan bizim pençemize düşmüş olacaktı. Çocukları zaman tasarrufuna alıştırmak büyük insanları alıştırmaktan çok daha güçtür. Bu yüzden en sert yasalarımızdan biri şudur:
Er geç sıra çocuklara gelir.

'İnsanlar zamandan tasarruf ettikçe, zaman azalıyordu...'
 
'NE KADAR YAVAŞ, O KADAR ÇABUK' İnsan ne kadar yavaş hareket ederse o kadar hızlı ilerliyordu. Ama aksine, ne kadar acele ederse de o kadar güç ilerliyordu. 
Oyunları onlara bakıcıları öğretiyor ve bu oyunlar hep yararlı bir hizmet şeklinde oluyordu. Ama bu şeyler olurken de bazı şeyleri unutmaları gerekmişti. Neleri derseniz; sevinmeyi, hayal kurmayı ve heyecanlanmayı...

Kitabı çok ama çok ama çok beğendim!!!! 
Sanılanın aksine çocuk kitabı değil. 
Kitap okuyan okumayan herkesin okumasını şiddetle tavsiye ediyorum. Pişman olmayacaksınız...

Anne babaların da özellikle okuyup kendilerine dışarıdan bakması gerekiyor.

Bu tarz bir kitap okumayalı uzun zaman oldu. Normalde tercih de etmem. Buna rağmen tekrar tekrar okuyacağıma ve okutacağıma eminim...

Lütfen okuyun ve bana yorumunuzu yazın, merakla bekliyorum.

-------------

Şimdiye kadar paylaşabildiğim diğer kitap yorumları:
DEVAMINI OKU

9 Ocak 2017

KİTAP YORUMU: SİLİNİŞ (TESS GERRITSEN, MARTI)

Tess Gerritsen - Vanish
TESS GERRITSEN-SİLİNİŞ
Tess Gerritsen ismini son yıllarda sevdiğim arkadaşlarımdan çokça duyar olmuştum.
Aslında tavsiyeler seri üzerine detaylı ve sıralıydı ancak bizim kitabı alışımız biraz plansız oldu. Tatile gitmeden önce oğluma kitap alırken "biz de yanımıza bir kitap alalım" dedik. O an Tess Gerritsen aklıma geldi ve hatırladığım kitaplarından aramaya başladım: "Cerrah, Çırak...." maalesef bu kitaplar ellerinde yoktu, ancak "Siliniş" kitabı hem vardı hem de indirimdeydi. Oyalanmayı sevmeyen eşim de hemen "tamam bunu alalım, okuruz, diğerlerini sonra alırız" dedi. Ben her ne kadar "ama tavsiye, ama önce" desem de başka bir yere uğrayacak vaktimiz de yoktu ve fazla itiraz etmedim.
Yaz boyunca her haftasonu yaptığımız 3,5-4 saatlik deniz otobüsü yolculuğu sırasında, bulantı ilaçlarının ve deniz otobüsünün de konforuyla, serinin beşinci kitabı olduğunu öğrendiğim "Siliniş"i iki veya üç gün içinde bitirmiş oldum. Kitabın orijinal adı 'Vanish' ve 2005 yılında çıkmış.
Seri olması gözünüzü korkutmasın, ben okurken seri olduğunu anlamadım bile. Birbirinden bağımsız olarak rahatça okuyabileceğiniz kitaplar. 
Tess Gerritsen-Siliniş, İlk Sayfalar
Arka Kapak yazısı:
Kendini bir rehine krizinin yanlış tarafında bulunca, hamile olan cinayet masası detektifi Jane Rizzoli, hayatının en mutlu saatleri olabilecek süreçte kendini tam bir kâbusun ortasında bulur. İsimsiz, güzel bir kadın, morga ceset olarak getirilir. Fakat Boston'lu tıp uzmanı Maura Isles ceset torbasını açıp baktığında, unutamayacağı bir korku yaşar: Ceset gözlerini açar!

Hâlâ hayatta olan kadın hastaneye yetiştirilir, ama tuhaflıklar çok geçmeden ölümcüllüğe dönüşür. Kadın, son derece soğukkanlı bir şekilde güvenlik görevlisini öldürerek hastaları rehin alır… Aralarından biri hamile cinayet detektifi Jane Rizzoli'dir.

Bu şiddet eğilimli, çaresiz ruh kimdir ve istediği nedir? Gergin saatler ilerlerken Maura, Jane'in kocası FBI ajanı Gabriel Dean'le işbirliği yaparak gizemli katilin kimliğini araştırmaya başlar. Federal ajanlar aniden ortaya çıkınca, Maura ve Gabriel sıradan bir rehine krizinden çok daha derinlere uzanan bir olayla karşı karşıya olduklarını anlarlar. Bu gizemin anahtarını sadece silahlı çılgın kadınla kapana kısılmış olan Rizzoli elinde tutmaktadır... Tabii eğer hayatta kalırsa.
Kitap yorumu kapak sayfası
Tess Gerritsen-Siliniş, Kapak Yazısı
Gelelim benim yorumuma:
Hikaye Mila adında bir kızın birkaç sayfalık hikayesini anlatmasıyla başlıyor. Hayatın karanlık yüzüyle tanışmasıyla.. Sonrasında farklı olaylara geçiş yapılıyor. Bir sebepten gece morga dönmek zorunda kalan Adli Tıp Doktoru Maura Isles, cesetlerden birinde hayat belirtisi gördüğünde -başına gelecek suçlamalardan habersiz- soluğu hastanede alıyor.
Diğer tarafta -ana karakter de olduğunu anladığımız- hamile bir polis memuru "Jane Rizzoli"nin katıldığı bir duruşmada yaşanan talihsiz olay sonrasında acilen aynı hastaneye gelmesiyle kahramanlarımız yerlerini alıyor.
Odada unutulduğunu düşünen sabırsız karakterimiz Jane, o halde kalkıp etrafta birilerini aramaya başlayınca bir kez daha sabırsızlığının kurbanı oluyor. Kendi doktoru da dahil altı kişinin, silahlı bir kız tarafından rehin alındığını fark ettiğinde kendisi de rehineler arasına yerleşiyor.

Bir detay daha var ki, Jane'in kocası da başarılı bir FBI ajanı Gabriel Dean!

Tecrübeli polis memuru Jane, karısının içeride olduğunu öğrendiğinde çıldıran FBI ajanı Gabriel, olayın hem içinde hem dışında olan doktor Maura ve gizemli kız etrafında dönen esrarengiz olaylar zinciri sizi kitaba bağlıyor.

Kendisi de doktor olan Tess Gerritsen'in Tıbbi Gerilim tarzındaki tıbbi kısım sizi asla rahatsız etmiyor, tadında bırakılmış. Okuması çok ama çok rahat ve akıcı... Nasıl bitirdiğinizi anlamıyorsunuz.

Bu kitap biter bitmez seri kitaplarını tekrar araştırdım ve Jane Rizzoli'nin maceralarının "Cerrah" isimli kitapla başladığını öğrendim. Tabi ki "Cerrah" ve sonrasında "Çırak" kitabının siparişini verdim bile!

Bu serinin karakterleri Jane Rizzoli ve Maura Isles bir diziye de ilham olmuş ve bu karakterlerle uzun soluklu bir dizi çekilmiş. Kitabın kapağındaki iki kadın resmi bu diziden alıntı. İtiraf etmeliyim özellikle Jane karakterini çok uyumlu buldum!
kitap arka sayfa
Tess Gerritsen-Siliniş, Arka Sayfa, Yazar Hakkında
Kitap merak, gerilim, polisiye konusunda benden geçer not aldı. Kitabın sonuna kadar merak duygunuzu ayakta tutabiliyor. Sevgili Mila'nın başına gelenler, rehine odasındaki gerginlik, bu olayın perde arkasındaki yaşanmışlıklar derken kitabın sonuna hızlıca geliyorsunuz.


Yazarın anlatım dili sebebiyle de tüm kitaplarını okumak istiyorum. Yeni bir 'Dan Brown' bulmuş gibi sevindim.

Gerilim, polisiye seven ve merak duygusuyla barışık herkese ısrarla tavsiye ederim! Tess Gerritsen ile tanışmamış olanınız varsa bir an önce tanışmalı..

Keyifli okumalar!
Okuduktan sonra bana yazmayı unutmayın lütfen :)

-----
Şimdiye kadar paylaşabildiğim diğer kitap yorumları:
DEVAMINI OKU
Blogger tarafından desteklenmektedir.