27 Şubat 2025

Kışın Cilt Bakımı: Soğuk Havaya Karşı 3 Etkili İpucu

Kış aylarında soğuk hava, rüzgar ve düşük nem oranı cildimizi kurutarak hassaslaştırabilir. Cildinizin sağlıklı ve parlak kalması için bu kış bakım ipuçlarını mutlaka deneyin!

1.Yoğun Nemlendirici Kullanımı Şart!  

Soğuk hava cildi hızla kuruttuğu için hafif nemlendiriciler yerine içerisinde hyaluronik asit, seramidler ve gliserin gibi içerikler barındıran yoğun nemlendiriciler tercih etmelisiniz. Kışın özellikle gece yatmadan önce cildi derinlemesine nemlendirmek çok önemli.

2. Dudak ve Eller İçin Ekstra Bakım 

Kış aylarında dudaklar ve eller en çok kuruyan bölgelerden. Shea yağı, vazelin veya balmumu içeren dudak nemlendiricileri kullanarak dudaklarınızı koruyun. Ellerinizi ise düzenli olarak yoğun nemlendirici kremlerle besleyin.

3. Güneş Kremini Unutmayın

Kışın güneşin etkisi az gibi görünse de UV ışınları cilde zarar vermeye devam eder. Bu yüzden her gün en az SPF 30 içeren bir güneş koruyucu kullanarak cildinizi koruyun.

Bu kış cildinizin kurumasını ve tahriş olmasını önlemek için yukarıdaki ipuçlarına ek olarak bir tavsiyem var. Vaseline Gluta-HYA serisi, GlutaGlow ve hyalüronik asit içeren formülü ile 5 günde daha aydınlık ve parlak* bir cilt sağlar. Serum etkili formülü ile ciltte hızla emilir, yağlı ve yapışkan bir his bırakmaz.  

Vaseline Gluta-Hya Serum Etkili Losyonları incelmek için tıkla.

*Aydınlık ve parlaklık iddiası ürün kullanılmadan önceki haline kıyasladır. Düzenli kullanımla yapılan klinik testlere göre.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

DEVAMINI OKU

1 Şubat 2025

ŞEKERSİZ PUDİNG TARİFİ (+12 AY)



MALZEMELER: 
1 bardak süt
1 dolu yemek kaşığı pirinç unu
1 dolu yemek kaşığı nişasta
1 yemek kaşığı kakao 
1 yemek kaşığı keçiboynuzu tozu (yoksa yerine yine kakao)
2 yemek kaşığı pekmez
2 yemek kaşığı bal

İsteğe bağlı katılabilecekler:
Yarım muz 
Fındık, fıstık vs. 

Çocuklar için şifa niyetine:
Bal kabağı ince rende veya püresi
İstenilen meyve püreleri (tarif için tıklayınız)
1-2 kaşık tuzsuz lor (evet tadı anlaşılmıyor :))
İstenilen miktarda süt kaymağı

YAPILIŞI:
Süt, pirinç unu, nişasta, keçiboynuzu tozu ve kakaoyu karıştırın. 

Mümkünse çırpıcı yardımıyla homojen hale getirin. 

Lor, kaymak, meyve püresi, bal kabağı (veya tatlı sebze) ilavelerini de bu aşamada yapmanızı öneririm.  

Hepsini orta ateşte karıştırarak pişirin. 

Fokurdayınca altını kısın  (yaklaşık 10-15 dakika) ve kısa bir süre daha karıştırmaya devam edin. 

Yeterince kıvamlandıysa altını kapatın ve ocaktan alın (karıştırmaya devam edin).

Muz, fındık-fıstık gibi ilaveleri bu aşamada yapmanızı öneririm. 

Hafif ılınmaya başlayınca önce pekmezi, elinizi yakmayacak sıcaklığa geldiğinde de balı katın iyice karıştırın (tadını kontrol edip pekmez veya balı artırabilirsiniz). 

PUDİNG HAZIR!

Sonrasında azar azar kaplara bölüştürüp puding gibi tüketebilirsiniz. 

Ya da aynı ‘şekersiz çikolata tarifi’nde olduğu gibi dondurup kakaolu dondurma veya kalıp çikolata gibi tüketebilirsiniz.

Ya da ufalanmış şekersiz kurabiye üzerine döküp dondurup mozaik pasta yapabilirsiniz :) 

Biz hepsini denedik hepsi oluyor ve çocuklar hepsine bayılıyor :)

TADI NASIL?
Tadı -ilaveleriniz fazla değilse- ev yapımı puding gibi. Tek farkı bal ve pekmez sebebiyle biraz daha akışkan ve alışık değilseniz hafif bal tadını alabilirsiniz. Ben puding gibi severek tüketiyorum ve oğlum bayılıyor ve düzenli aralıklarla ‘PUDİNG’ istiyor :)))

NOTLAR:
Bu pudingi yaş pasta üzerine krema olarak da kullanabilirsiniz. 
Daha kıvamlı olsun isterseniz nişasta veya pirinç unu miktarını biraz artırabilirsiniz; ancak çok artırmayın karıştırmak zor oluyor. 
Ben chia’lı çok tarif yapmıyorum ama siz seviyorsanız bu tarife chia da ekleyerek kıvam verebilirsiniz. 
Yaratıcılığınıza bağlı olarak farklı malzemeleri de içine alabilen bir tarif. Ben aklıma gelenleri yazdım, farklı şeyler de koyduğum oluyor. Tadını bozmamaya dikkat ederek şifasını ve aromasını artırabilirsiniz :) 

DEVAMINI OKU

1 Eylül 2024

KİTAP YORUMU: SATRANÇ (STEFAN ZWEIG, CAN)

Öncelikle cahilliğimden bahsedeyim; biliyorsunuz Stefan Zweig dünyada ünlü bir yazar ve çoğunuz da kitaplarını okumuşsunuzdur. Benim her kitabı alıp okuma şansım olmadığından kitap kurdu dostlarımın yorumları sayesinde listemi azaltıp seveceğim kitaplara öncelik verebiliyorum. Bazı klasikleri çok geç okuyanlardanım ben de. Bu kitap da ne zamandır aklımdaydı. Elimdeki satrançla ilgili başka bir kitabı bu kitapla karıştırdığımdan sevmeyeceğimi düşünerek niyetlenmemiştim. Farklı olduğunu ve bu kitabın tarzıma çok uyduğunu idrak etmemle alışveriş listemde yerini aldı. 
Gelelim cahillik kısmıma; bu yazarı daha önce okumamış olmamın utancını yaşıyordum ki, yazarı detaylı incelememle daha önce kitabını okuduğumu hatırlamam bir oldu... Evet, Stefan Zweig ile ilk tanışmam değilmiş bu kitap. Ancak, migrenli dönemime denk geldiği için yazar konusunda unutkan davranmışım. 
'İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar'. Okudunuz mu bu kitabını? Çok beğenmiştim. Bir edebiyat grubunda örnek olarak okumuşlardı ve ben de nasiplenmiştim. Geçmişe damgasını vurmuş kişi veya olaylardan 14 adet seçmenin bulunduğu (buna İstanbul'un fethi de dahil), yine kısa ve öz olan şahane bir kitap. Çok beğendiğim ve rahat okuduğum bir kitap olmuştu. Sayesinde genel kültürüm de zenginleşmişti :) 
kitabı başka bir yayında ayrıca yorumlarım. 

Satranç: Stefan Zweig'in ölümünden önce yazdığı son eser. Arkasındaki hikayeyi okumadığınızda da kitabı beğenecekken, aslında hikayesini okuduğunuzda anlam kazanan ve şekillenen bir kitap. Maalesef Avusturyalı yazar, Satranç kitabını bitirdikten kısa bir süre sonra, Avrupa'nın içinde bulunduğu duruma dayanamayarak karısıyla birlikte intihar etmiş. Kitapta da Czentovic'i diktatörlüğü, Dr. B.'yi de bu diktatörlük karşısında -kendisi gibi- psikolojik şiddete maruz kalmışları temsil edecek şekilde yazmış. 
Hayat hikayesini özet olarak okudum. Bence siz de okuyun. Böylesi bir yazarı böyle trajik bir olayla kaybetmek hepimiz için büyük bir kayıp. Oldukça ilkel olan 'savaş' kavramının artık bitmesi gerektiğini savunarak yazarın hayatından çıkıp kitabın hayatına başlıyorum. 

Bir gemi yolculuğuyla başlıyor kitap. Biz olayları -adını öğrenemediğimiz- bir yolcu tarafından dinliyoruz. Yola çıkmadan önce tüm basın mensuplarının doluşmasından ve flaşlardan gemide önemli birinin olduğu anlaşılıyor: genç yaşına rağmen dünya satranç şampiyonu olan Czentovic. 
Yazar aracılığıyla, bu başarılı gencin dramatik ve geldiği noktada oldukça şaşırtıcı olan hayat öyküsünü dinliyoruz önce. Bu hayat hikayesi, yolcumuz tarafından inanılmaz bir merak uyandırıyor ve bu asosyal kişiliği analiz etmek için durduramadığı bir merak besliyor. 

Sonunda ilgisini kendi alanında çekiyorlar: Satranç! Tabi ki dünya şampiyonu için çok kolay lokma olan bir grup amatör satranç oyuncusu bu şampiyona ulaşmakta yeterince başarılı olamıyorlar. Ta ki bir hamleleri sırasında dayanamayarak müdahale eden gizemli bir el oyuna el atana kadar... 

Kitabın geri kalan kısmında -nedense ismine 'Dr. B.' denilen- bu gizemli kişinin kendisinden daha da gizemli olan satranç hikayesini derinlemesine dinliyoruz. Satrancın derinliklerine girişini bize öyle bir anlatıyor ki siz de bu duyguları birebir ve çok yoğun olarak hissediyorsunuz. Psikolojik baskı kelimesi ruhunuza işliyor.  

Peki bu gizemli satranç oyuncusu dünya şampiyonunu müdahale ettiği oyunda yenebildi mi? 
Diğer oyuncuların ısrarı ikinci kez böyle bir oyuna ikna edebildi mi? 

Cevabı bu kısa kitapta. 
Evet kısacık sadece 71 sayfa. Buna rağmen 'Uzun Öykü' olarak geçiyor. 

İsmi 'satranç' olmasına rağmen ve kitabın ana konusu satranç üzerinde dönmesine rağmen sizi satranç detaylarıyla yormuyor, oyunculara yöneliyor. Satranç bilmeyen veya sevmeyenler de rahatlıkla okuyabilir. 

Stefan Zweig'ı okuyup da kalemini sevmeyen azdır diye düşünüyorum. Ben fazla betimleme gördüğümde daralan bir insan olsam da Zweig'ın duygu betimlemeleri inanılmaz ve hayranlık uyandırıcı  Gördüğüm kadarıyla her kitabında vermiş bu hayranlığı... Zweig okumaya devam edeceğim, o kesin! 

Bu kısacık ama klasik kitabı okumayanınız varsa mutlaka okuyun derim. 

-----
Kitabın içeriğinden bağımsız olarak Can Yayınları'na özel bir iki yorum yapmak istiyorum. 
Kitap zaten kısa olmasına rağmen yazılar ufak ve sayfalar dar... Beni biraz rahatsız etti. Küçük ve içiçe geçmiş izlenimi verdi. Kitap sanki sıkıştırılmaya çalışılmış gibi. Ayrıca oldukça dikkatli okumama rağmen son sayfalar sanki kitaptan ayrılacak gibiydi; aşağıya bir fotoğraf ekleyeceğim açıklamak için. 

Can Yayınları'nda böyle bir baskı beni şaşırttı. 
DEVAMINI OKU

1 Mart 2024

FIRINDA PASTIRMALI - PATATESLİ YUMURTA TARİFİ (+12 AY)

kek kalıbında pastırmalı patatesli yumurta

Sabah kahvaltısı vazgeçilmez ve en keyifli öğün. 
Bu sebeple yıllardır değişik değişik tarifler denerim. Tabii ki oğlum olduktan sonra özellikle onun yiyeceği yiyecekler için deneme yapıyorum; çoğunlukla da yumurta yedirme alternatiflerini değerlendiriyorum. 

"Fırında Yumurta" benim daha önce denediğim, oldukça pratik bir tarifti. Kısa sürede kahvaltı için şık bir çeşit yaratmış oluyorsunuz.
Ramazan ayına girdiğimiz şu günlerde hem sahur hem de iftar için de çok uygun bir tarif ayrıca. 
Aslında pastırma ile daha lezzetli ve güzel oluyor ancak evde pastırma yoktu, ben de aynı işlevi görmek üzere patates ile denedim. Siz de aklınıza gelen, bu tarifte kullanılabilecek herhangi bir yiyeceği düşünebilirsiniz. Görsel olarak çok şık duruyor, oldukça da lezzetli. 

FIRINDA KEK KALIBINDA
PASTIRMALI/PATATESLİ YUMURTA TARİFİ (BEBEK İÇİN +12 AY) 
MALZEMELER:
Yumurta
Tereyağ
Pastırma (+12 ay) veya patates (+6 ay)
Uygun baharatlar
Kek kalıbı

12 AY ÖNCESİ BEBEKLER İÇİN (6 AY - 12 AY):
Aynı tarifte tüm yumurta yerine sadece yumurta sarısını kullanarak yapabilirsiniz.

YAPILIŞI:
🔶 Kullanacağımız kek kalıplarını tereyağ ile yağlıyoruz. 
🔶 Fırınımızı 180-200°C'ye hazırlıyoruz. 
🔶 İnce dilimlenmiş pastırmaları veya patatesleri çanak oluşturacak şekilde boşluk kalmamasına dikkat ederek yerleştiriyoruz. 

🔶 Çanakların ortasına yumurtaları kırıyoruz. 
🔶 İsteğe bağlı tuz, karabiber, pul biber gibi baharatları ekliyoruz. 

🔶 Fırında üstleri beyazlayana kadar pişiriyoruz. 

🔶 Piştikten sonra kalıptan dikkatlice çıkarıp servis ediyoruz.


🔶 Detaylarda yaratıcılık size kalmış :)

Yumurtayı bu şekilde sevmiyorsanız omlet gibi çırpıp o şekilde de pişirebilirsiniz. 

DEVAMINI OKU

1 Eylül 2023

KLOSTROFOBİ

KLOSTROFOBİ
Bahçelerin yerini kreşler aldı... 
Komşular yerine öğretmenler var artık. 
Altı bezli, ağzı emzikli, anne diye ağlayan çocuklar kreşlerde, yuvalarda, okullarda...
Ne değişti? 
İnsanlar değişti. 
Mahalleler değişti. 
Büyük şehirler daha da büyüdü, binalar gökdelen oldu. 
Güvenlik şart oldu, her yer site doldu. 
Anneler babalar iş yerlerine gitmek için trafiğe doluştu. 
Çocuklara vakit kalmadı artık...
Yetemediler artık, yeten birini aradılar. 
Aynı onlar gibi olan ailelerin, 
Aynı kaderi yaşayan çocuklarıyla buluştular okullarda, kreşlerde, yuvalarda...
Anne baba çalışmak zorundaydı, 
Anneanne, babaanne çok uzaktaydı. 
Komşular tanınmıyordu bile... 
Anne gidiyor, baba geç geliyordu!
Bakıcı bulmak zordu, eş dost yoktu, güvensizlik çoktu. 
Okullar en güzeliydi: bilindik, teknolojik, eğitimli ve güvenli! 

Önceden 2 yaşında geldiğinde bahçeye çıkan çocuklar evde mahsur kaldı. Oksijeni pencereden bulmak yetmiyordu. 
Hiperaktif, dikkat eksikliği, öfke kontrol sorunu olan çocuklar arttı. 
Çocuklar erken yaşta stresle, depresyonla tanıştı. 
Toprakla hiç tanışmayan, taş altında solucan aramayan çocuklar son model tablet ve telefonlarda parmaklarını çalıştırdı. 
Susayınca komşusuna gidemedi, arkadaşlarıyla gizli yerler keşfedemedi, acıktığında annesi tarafından çağrılamadı. 

Yeni nesil çocuklar, artılarla dolu bir dünyada, eksilerle dolu bir şekilde yaşadı... 

Bahçelerin yerini okullar aldı, komşuların yerini öğretmenler...




----

Not: Bu yazıyı "daginikanne.blogspot.com" adresinden farklı bir adreste okuyorsanız bilin ki çalıntıdır.
Lütfen emek hırsızlığına izin vermeyin...

DEVAMINI OKU

3 Şubat 2023

FİLM YORUM: PAN (2015, iMDB: 5,9)

Peter Pan yorumlanmaya devam ediyor. Bu film de 2015 yapımı, biz yeni izledik. 

PAN 2015
Peter Pan'in Neverland'e ilk gidişi ve sonrası, hikayenin orijinal hali ve ilave kurgu karışımıyla aktarılmış. 

İkinci Dünya Savaşı'nda, İngiltere'deyiz. Minik bir bebek bir yetimhanenin kapısına gözyaşları ile bırakılıyor, çok sevildiği söylenerek (tabi bu kısımlar benim ağladığım kısımlar, artık bu filmlerde bile ağlıyorum...). Bebeğin ismi Peter (Levi Miller).  

DEVAMINI OKU

1 Kasım 2022

SİZ HEP UMUDUMUZ OLUN...

TEMA Vakfı - Kavacık
Rengimiz olsun tüm çocuklar...

Sen bunları görme oğlum...
Senin en büyük derdin yine o büyük oyuncak kamyon olsun.
Çamaşır makinesini izle,
Denizin sularına güvenme...

Sen bunları görme oğlum...
Senin en büyük derdin uykunun gelmesi olsun,
Hala hazırlanmayan biberonun,
İstediğinde orada olmayan suyun olsun...

Sen bunları görme oğlum,
Senin en büyük derdin kafana su değmesi olsun.
Saatlerce inşaat izlemek,
Masada duran karpuza uzanamamak olsun.

Sen bunları duyma oğlum...
Senin en büyük sesin aniden çalışan bir araba olsun,
Beklenmeden çalan bir kapı zili,
Senden habersiz izlenen televizyonun yankısı olsun.

Sen bunları yaşama oğlum...
En büyük derdin büyümek olsun...
En koyu rengin gri olsun.

Kötüleri içeri sokma oğlum,
Kalbinde hep sevenlerin olsun.
Yabancılardan kork, yükseğe çıkma, tümsekle nasıl baş edeceğini düşün.

Sen bunları hiç hissetme oğlum,
Haberleri hiç izleme,
İnsanların bu yüzünü görme oğlum!
Senin tanıdığın tek kötü insan, oyuncağını alan arkadaşın olsun.

Sen hep sevil oğlum,
Bizim yerimizi hep sevenlerle doldur,
Kaşlarını çatma, güvensiz bakma.
Sen hep umudumuz ol,
Senin yüreğin hep temiz olsun oğlum!


27.07.2016
DEVAMINI OKU
Blogger tarafından desteklenmektedir.